Overblog
Suivre ce blog Administration + Créer mon blog

Présentation

  • : aqida sahiha العقيدة الصحيحة
  • : أهل الكتاب والسنة على فهم السلف الصالح la voie des gens du livre(coran) et de la sounna selon la comprehension des pieux prédécésseurs
  • Contact

Rechercher

Archives

Pages

Liens

23 avril 2013 2 23 /04 /avril /2013 12:06

41.jpg

Partager cet article
Repost0
17 janvier 2013 4 17 /01 /janvier /2013 19:45

القول السديد شرح كتاب التوحيد ( تركي )

عنوان الكتاب بنفس اللغه : Tevhîd Kitabı Şerhi

مؤلف الكتاب : Abdurrahman b. Nasır es-Sa'di

المدقق : Muhammed Şahin

ناشر الكتاب : Guraba Yayınevi

القسم : كتب باللغه التركيه

وصف الكتاب : كتاب التوحيد الذي هو حق الله على العبيد: كتاب نفيس صنفه الإمام المجدد - محمد بن عبد الوهاب - رحمه الله - يحتوي على بيان لعقيدة أهل السنة والجماعة بالدليل من القرآن الكريم والسنة النبوية، وهوكتاب عظيم النفع في بابه، بين فيه مؤلفه - رحمه الله - التوحيد وفضله، وما ينافيه من الشرك الأكبر، أو ينافي كماله الواجب من الشرك الأصغر والبدع. وفي هذه الصفحة تعليق مختصر للشيخ العلامة السعدي - رحمه الله - مترجمًا إلى اللغة التركية.

وصف الكتاب بنفس اللغه : Allah'ın Kulları Üzerindeki Hakkı Olan Tevhîd Kitabı: Müceddid İmam Muhammed et-Temîmî'nin -Allah ona rahmet etsin- telif ettiği nefis bir kitaptır. Bu kitap, Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet'ten delillerle ehl-i sünnet ve-cemaat akidesinin açıklamasını içermektedir.Bu, alanında yazılmış büyük faydalar içeren bir kitaptır.Yazar bu kitapta, tevhîdi, tevhîdin fazîletini, tevhîde aykırı olan büyük şirki ve tevhîdin kemâline aykırı olan küçük şirki ve bid'atları açıklamıştır.

Partager cet article
Repost0
17 janvier 2013 4 17 /01 /janvier /2013 19:42
Alim : Ali b. Yahya el-Haddadi

Tevessul(4)

.

Tevessül ile ile ilgili şüpheler ve cevapları


Bid`at olan tevessülü savunanlar bu konuyla ilgili birçok deliller ileri sürerler. Bu delillerin bir kısmı sahihtir. Ancak bu konu için delil olarak kullanılmaya elverişli değğillerdir bir başka ifadeyle bu deliller ile bu istidlâlin yapılamaz. Diğer kısım deliller ise tevessül ile ilgilidir lâkin sahih değillerdir. Şimdi bid`at ehli tarafından ortaya konulan delilleri tek tek inceleyelim.
1- Ömer radiyallahu anh`ın peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in amcası Abbas ile tevessülde bulunması:
Bu hadiste Ömer radiyallahu anh`ın şöyle dua ettiği aktarılır: "Allah`ım! Bizler daha önceden peygamberimiz ile sana tevessül ederdik. Sende bize yağmur yağdırırdın. Şimdi ise peygamberimizin amcası ile sana tevessülde bulunuyoruz, bize yağmur ver." Hadisi rivâyet eden Enes, bu duadan sonra hemen yağmur yağdığını ifade etmiştir.1
Cevap:
Bu hadis sahihtir. Fakat bu hadis salih kimselerin ne zatı ve ne hürmeti ve ne de makamlarıyla tevessülde bulunacağına dair bir delildir. Bu hadis salih kimselerin duasını vesile edinmenin caiz olduğunu gösterir ki, bu da zaten meşru olan bir tevessüldür.
Hadiste geçen ‘Bizler daha önceden peygamberimiz ile sana tevessül ederdik` ifadesi yani bizler peygamberden bizler için yağmur talebinde bulunmasını isterdik, O`da dua eder ve ardından yağmur yağardı manasına gelir. Bu türden hadiseler peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in hayatında vuku bulmuştur. Enes radiyallahu anh`ın rivâvet ettiği şu hadis buna delildir. "Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem Cuma hutbesinde iken bir adam çıka geldi ve Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem`den insanlar için yağmur talebinde bulunmasını istedi. Bunun üzerine Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem ellerini kaldırıp, Rabbine dua etti. Duanın ardından Allah yağmur bahşetti."
İnsanlar Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem vefat ettikten sonra amcası Abbas`tan bu duayı yapmasını istemişlerdir. Çünkü Abbas radiyallahu anh salih bir kimsedir ve peygamberin yakın akrabasıdır. Kişilerin zatı ile ya da hürmetiyle veyahut makamı ile tevessül etmek caiz bir şey olsaydı sahabeler bunu Abbas ile değil de peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile yaparlardı. Zira Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem`in şanı ve makamı ölümüyle yok olan bir şey değildir. Allah katında peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in şan ve makamına ne Abbas ve ne de başkası yaklaşamaz. Öldükten sonra Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem`den dua etmesini talep etmek caiz olsaydı sahabeler O`nu bırakıp ta başkasına gitmezlerdi.
Bidatçiler, sahabelerin Abbas radiyallahu anh ile tevessül etmesini, onların en faziletli olanı (peygamber) bırakıp daha az fazilete sahip (Abbas) bir kişiyle tevessül etmenin caiz olduğunu göstermek için böyle davrandıklarını iddia ederler. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Nitekim, Ömer radiyallahu anh peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem vefat ettikten sonra bir defa bile olsa peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile tevessülde bulunup, ardından Abbas`a gidip O`nunla tevessül etmiş olsaydı bu iddiaları belki kabul edilebilirdi. Ayrıca ortada yaşanan bir sıkıntı ve darlık hâli vardır. Böyle bir durumda insan en kuvvetli olana tutunur. İçinde bulunulan durum insanlara bir şeyin caiz olup, olmadığını anlatacak kadar uygun ve rahat değildir.
Bu konu ile ilgili başka bir rivâyet daha vardır. Bu rivâyet bizlere Abbas radiyallahu anh`ın nasıl dua ettiğini bildirir. Bu rivâyet Abbas radiyallahu anh ile yapılan tevessülün zatı ile değil de duasıyla yapıldığını açıkça ortaya koyar. Abbas radiyallahu anh o gün şöyle dua etmiştir: "Allah`ım! Belâ ve musibetler ancak günâhlar yüzünden iner ve ancak tevbe ile ortadan kaldırılırlar. Şu insanlar Senin peygamberine yakınlığımdan dolayı benimle sana yöneldiler. Ellerimizi günahlarla sana uzatıyor, alınlarımızı tevbe ile senin için secdeye koyuyoruz. Bize yağmur gönder ya Râb. Bunun üzerine gökten dağlar gibi yağmur indi; öyle ki yeryüzü bereketle doldu, insanlar hayat buldu.
Bu eseri Hafız İbn Hacer Fethu`l-Bari isimli kitabında2 Zübeyr b. Bekkâr`ın el-Ensab isimli eserinden nakletmiştir.
2-Âma Hadisi
Ahmed ve diğer alimler sahih bir isnad ile Osman b. Hanif`in şöyle dediğini rivâyet ettiler: "Gözleri görmeyen bir adam Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem`e gelerek, Ya Rasûlallah, bana dua et de, Allah bana afiyet versin" dedi. Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem`de istersen senin için dua ederim ve dilersen bu duayı ertelerim, diye karşılık verdi. Devamla ancak bu duayı ertelemem senin için daha hayırlıdır, dedi. Bunun üzerine adam: "Allah`a dua et" dedi. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem adama güzelce abdest alıp, iki rekât namaz kılmasını sonra da şöyle dua etmesini söyledi:
"Allah`ım, senden istiyorum ve senin peygamberin rahmet peygamberi Muhammed ile sana yöneliyorum. Ey Muhammed bu ihtiyacım için Rabbime seninle yöneldim. Dileğimi yerine getir. Allah`ım, O`nu bana şefaatçı kıl ve benim şefaatimi kabul et. Adam Rasûlullah`ın dediğini yaptı ve gözleri açıldı."
Bu hadisi Ahmed ve Tirmizî rivâyet etmiştir. Tirmizî bu hadisle ilgili olarak hasen, sahih, garip demiştir.3
Hadiste geçen ‘ O`nu bana şefaatçi kıl` ifadesi peygamberin Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem`in Senden benim için dilediği şefaati kabul et manasına gelir. Bu da ancak talep edip, istemekle gerçekleşir. ‘Benim şefaatimi kabul et` ifadesi ise peygamber Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem`in benim için yapacağı şefaatin kabulü için yaptığım duamı kabul et manasına gelir. Kör adamın hadiste geçen (وشفعني فيه/benim şefaatimi kabul et) şefaat kelimesi nasıl yalnızca duamı kabul et olarak anlaşılıyorsa peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in şefaati de bu şekilde dua olarak anlaşılmalıdır.4
Bu hadisin bir lafzı olduğu ileri sürülen " Bir ihtiyacın olduğunda sen de bunun gibi yahut aynısını yap" ziyâdesi ile ilgili olarak Şeyhulislam İbn Teymiyye, Ebu Bekr b. Ebi Hayseme`nin Tarih isimli kitabında geçtiğini söyler. Bu ziyâde Hammad b. Seleme`nin teferrüd ettiği bir ziyadedir ve bu rivâyette kendisinden daha güçlü bir hıfza sahip olan Şu`be ve Ravh b. Ubade`ye muhalefet vardır. Bu lafız Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in bir sözü değil, hadise sonradan idrac edilmiş, Osman b. Hanif`e ait bir lafız olma ihtimali kuvvetlidir. Sahabenin rivâyet etmiş olduğu hadisin lafzı ile fehmi/anlayışı bağdaşmıyor hatta ters düşüyorsa ölçü olarak aktardığı rivâyet alınır.5
Müminlerin Emiri Osman radiyallahu anh döneminde bir adamın gelip, Onunla görüşememesi ve ardından bu adamın Osman b. Hanif ile karşılaşması ve adama ihtiyacının giderilmesi için dua ederken Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem ile tevessül etmesini söylemesi manasında aktarılan rivâyeti, Taberâni el-Kebir` de zikretmiştir.6 Şeyh el-Elbanî bu rivâyetle ilgili üç illet ileri sürererek hakkında zayıf-münker hükmünü vermiştir.
- Bu rivayet ile teferrüd eden Şebib b. Said zayıftır.
- Hadis hakındaki ihtilaf ondan kaynaklanmaktadır.
- Hadisi rivâyet eden diğer sika ravilere muhalefet etmiştir. Zira onlar bu lafzı zikretmemişlerdir.7


3- "Kim namaz kılmak üzere evinden çıkar ve ‘Allâhım, senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için senden istiyorum. Şu yürüyüşüm hakkı için senden diliyorum..."
Bu hadise iki yönden cevap veririz.
a) Bu hadisi Atiyye el-U`fî, Ebu Said el-Hudri`den rivâyet etmiştir. Atiyye el-U`fî`den dolayı bu hadis zayıftır. Zehebi: bu ravi hakkında "Zayıf olduğu konusunda ittifak edilmiştir", İbn Hacer ise "Saduktur, çokça hata yapar. Şiî bir kimsedir. Müdellistir" demiştir.8 Bu ravi hakkında söylenen müdellis vasfı ile tedlisin en kötü kısmı kastedilir. O, Ebu Said bana haber verdi ki der ve bunu duyan kimse Ebu Said el-Hudri zanneder. Halbuki Ebu Said dediği Muhammed b. Es-Saib el-Kelbî`dir. Bu şahıs ‘kezzab/yalancı` bir kimsedir.
b) Hadisin sahih olduğu varsıyılsa bile, zikredilen tevessülün Allah`tan isteyenlerin hakkı ile yapılan tevessül olduğu görülür. Onların salih amellerine sevap veren, dualarına icabet eden Allah`tır. Allah`tan samimiyetle isteyenin hakkı o isteyinin kabul edilmesidir.9 Bu hakkı Allah kendisi belirlemiştir. Dualara icabet etmek Allah`ın bir sıfatıdır. O halde buradaki tevessül O`nun sıfatı ile yapılan tevessüldür. Bu tür tevessül zaten meşrudur. İsteyenlerin ya da salih amellerin hakkı için diye ifadelerin geçtiği tüm hadislerle ilgili olarak aynı şeyi söyler cevap veririz.



1-Buhari c.1, s.342, hadis no:964.
2-Fethu`l-Barî, c.2, s.497.
3-Ahmed, c.4, s.138, Tirmizî, c.5, s.569.
4-Şeyh el-Elbani rahimehullah et-Tevessül adlı eserinde (s.73) bu konuyla ilgili olarak şöyle demektedir: "Hadisin son kısmındaki bu cümle (وشفعني فيه/benim şefaatimi kabul et) sahihtir. Ahmed ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim bu lafzı sahih görmüş ve Zehebi de muvafakat etmiştir. Hadisteki bu lafız tek başına bile zat ile tevessül edinilmemesine delil olarak yeter. Bazı yazar taifesinin bu hadisi kullanarak zat ile tevessül etmenin caiz olduğuna delil olarak sunduklarını görürsün. Ancak durumun farkına varan bu yazar takımı hadiste yer alan bu kısıma yer vermezler. Bu onların nakil konusunda ne kadar güvenilir olduklarını gözler önüne bir daha sermektedir. Hadiste geçen diğer (اللهم فشفعه في/O`nu bana şefaatçi kıl) lafzını da zat ile tevessül yapmanın caiz olduğuna delil olarak sunarlar. Ancak bu iddia etikleri manaya gelip, gelmediği konusunda okuyucuya bir açıklama yapmaktan da kaçınırlar. Araplarda bir atasözü vardır (فاقد الشيء لا يعطي/ Bir şeye sahip olmayan zaten onu veremez).
5-Bkz: Kaidetun Celile, s.196-199.
6-Mu`cemu`t-Taberanî el-Kebir, c.9, s.17-18.
7-Bkz: Tevessül, s.88.
8-Takribu`t-Tehzib, c.2, s.24.
9-Burada kendisiyle tevessül edilen şey o kimselerin zatı değildir. Bilakis tevessül edilen husus bu kimselerin Allah katındaki haklarıdır. Bu ise Allah`ın dualara icabet etmesidir ki sonuç olarak buradaki tevessül Allah`ın bir sıfatıyla yapılmış meşru tevessül kısmındandır. Bu hadiste muhalifin tutunacağı hiç bir tutanak yoktur ne isnadı sahihtir ve ne de manası istenilen gayrimeşru tevessüle işaret eder. Şeyhulislam İbn Teymiyye bu hadisle ilgili olarak Kaidetun Celiletun fî`t-Tevvessül ve`l-Vesile isimli eserinin 215. sayfasında şöyle demektedir: "Allah`tan isteyenlerin hakkı, Allah`ın onların isteğini yerine getirmesidir... Alimlerin ittifakına göre Allah tealâ verdiği sözde bu hakkı kullarına vereceğini kendi nefsine vacip kılmıştır..."

Partager cet article
Repost0
17 janvier 2013 4 17 /01 /janvier /2013 19:40
Alim : Ali b. Yahya el-Haddadi

Tevessül(3)

.

Tevessül(3)

 


Gayrimeşru Tevessül

 


Gayrimeşru tevessül, meşruluğu hakkında hiçbir sahih delilin bulunmadığı tevessüldür. Zira ibadetler tevkifidir. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Her kim, bu işimizde (dînimizde) olmayan bir şey ihdâs eder/sonradan çıkarırsa, o ihdâs ettiği şey, reddolunmuştur."1 Kişiyi Allah`u teala`ya yakınlaştıran ibadetler akıl yoluyla değil vahiy ile sabit olur. Bu işin tek yolu budur. Bir şeyin Allah`a yakınlaştırdığını, yapılan duanın icabet edilmesine sebep olacağını ileri süren kimse, bu söylediklerine delil getirmelidir. Bu ibadeti, söyleyen kim olursa olsun, bir delil sunmadan sarf ettiği her söz ve iddia reddolunur. Allah tealâ şöyle buyurmuştur: "Yoksa, Allah`ın dinde izin vermediği şeyleri onlara meşru kılan ortakları mı var? Şayet Allah`ın cezayı ertelemeye dair hükmü olmasaydı aralarında hemen hüküm verilmiş olurdu. Zalimlere elbette gayet acı bir azap vardır."2, "Onlar Allah`ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih`i kendilerine rab edindiler. Oysa onlar, tek olan bir ilah`a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı. Ondan başka hak ilah yoktur. Allah, onların şirk koştukları ortaklardan münezzehtir."3

Gayrimeşru tevessülün hükmü:

Meşru olmayan tevessül ikiye ayrılır.

1- Şirk olan ve İslam dininden çıkaran tevessül:
Dua, istiğase/yardım istemek, peygamber, evliya, salih kimsler, türbeler, kabirlere kurban kesip, sunmak, adak adamak ve diğer bir çok ibadeti Allah tealâ`dan başkasına sarf etmek şirktir. Bu tür ibadetleri yapanlar, yaptıklarına tevessül deseler de hüküm değişmez. Bu apaçık bir şirktir. Allah tealâ şöyle buyurmaktadır: "Allah`ı bırakıp da, kendisine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek kimselere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvarışlarından habersizdirler. İnsanlar (kıyamet günü) toplandığında, o ibadet ettikleri kimseler kendilerine düşman oluverir, onların ibâdetlerini de inkâr ederler. 4, "Rabbiniz: "Bana dua edin duanıza icabet edeyim. Bana ibadet etmekte büyüklenenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurmuştur."5
2-Bid`at olan tevessül:
Salih kimselerin zatı, hakkı, şanı için, şu salih kulunun hürmetine, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem`in şanı için, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem`in hakkı için, beytullah hakkı için gibi ifadelerle yapılan tevessül bid`at olan tevessüldendir.6 Yapılan bu tür dualar şirk değildir. Çünkü Allah`tan başkasına sarf edilen bir ibadet yapılmamaktadır. Bu tür dualar, bid`at olan tevessülden sayılıp, hakkında bir delil gelmemiştir. Allah`u tealâ`ya yakınlaşmak için yapılan ve hakkında hiç bir delil bulunmayan her ibadet bid`attir. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in şanı, hakkı ya da peygamberlerin şan ve hakları, yahut evliya ve salih kimselerin şanı ile yapılan bu türden dualar bid`attir ve şirke götüren birer vesiledir. Bu, ne peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in ve ne de başkasının şanı, hakkı anılarak yapılması doğru olmayan bir tevessüldür. Zira Allah tealâ bunu meşru kılmamıştır. İfade ettiğimiz üzere ibadetler tevkifîdir yani pak dinimizde hakkında delil bulunan şeylerle ancak Allah`a ibadet edilir.7

 


....devam edecek

 


1- Buhari , c. 2, s. 959, Müslim c.3, s.1343.
2- Şûrâ/21.
3- Tevbe/31.
4- Ahkâf/5-6.
5- Mu`min/60.
6-İmam Ebu Hanife yapılan bu tür dualarla ilgili olarak şöyle demiştir: " Her dua edenin yalnızca Allah ile (Zatı, İsim ve sıfatları ile) dua etmesi gerekir. Allah`a dua ederken, Allah`ım! Senden arşının izzet noktaları hürmetine ve Peygamberlerin,
rasûllerin ve Beytu`l-Haram`ın hürmetine istiyorum diye dua etmesini kerih görürüm." Ebu Hanife rahimehullah`ın bu sözünü İmam Kudurî, Bişr b. El-Veliyd`ten O da, Ebu Yusuf`tan nakletmiştir.
Ebu Yusuf, Ebu Hanife`yi, "Her dua edenin yalnızca Allah ile dua etmesi gerekir..." derken işittim demiştir. İmam Kuduri`nin İmam Kerhi`ye ait olan Muhtasar adlı esere yaptığı şerhten büyük hanefi âlimleri, İmam Ebu Hanife`nin bu sözünü alıp nakletmişlerdir.
Bu kimselerden bazıları şunlardır:
Merğinânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti`l-Mubtedi c.4, s96/Türkçe tercüme c.4, s.160, Aynî, el-Binâye şerh`l-Hidâye c.9, s.384, el-Halebî, Multeka`l-Ebhur s.249. İmam İbn Ebi`l-İz rahimehullah`ın Tahaviye şerhinde İmam Ebu Hanife,
Ebu Yusuf ve Muhammed rahimehumullah`ın bu konudaki görüşleri ile ilgili önemli açıklamaları vardır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Cuhudu Ulemai`l-Hanefiyyeti fi-İbtali Akaidi`l-Kuburiyye, c.2, s. 1123-1126 ve c.3, s1469-1470. (Çev)
Bu değerli kitabı indirmek için tıklayızın...
7- Mecmuu Fetâvâ Şeyh Abdilaziz b. Baz, c.3, s.947. Hazırlayan: Abdullah et-Tayyar ve Ahmed b. Baz.

Partager cet article
Repost0
17 janvier 2013 4 17 /01 /janvier /2013 19:37
Alim : Ali b. Yahya el-Haddadi

Tevessül (2)

.

Tevessülün Çeşitleri


Tevessül ancak, Kuran, sahih sünnet ve selefi salihinin anlayışına göre delillendirildiğinde meşru olur. Duada tevessülün meşru olduğuna delil olan nasları aşağıda sıralıyacağım:
1-Esmau`l-Husna ile Allah`a tevessül etmek:
Allah-u tealâ şöyle buyurmuştur: "En güzel isimler/ Esmau`l-Husna Allah`ındır, O`na o isimlerle dua edin, O`nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir."1 Yüce Allah`ın isimleri ile tevessül İbn Mes`ud radiyallahu anh`ın rivayet ettiği hadis te olduğu gibi umum olarak olarak yapıla bildiği gibi, ayrı ayrı olarak isimlerin zikredilmesiyle de yapılabilir. O`nun bu rivâyet ettiği hadiste Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Bir kimseye keder ya da sıkıntı dokunduğunda; ‘Allah`ım, ben senin kulunum. Erkek ve kadın kulunun oğluyum. Alnım senin elindedir. Benim hakkımda senin hükmün geçerlidir. Hakkımda takdir etiklerin geçerlidir. Kendini isimlendirdiğin tüm isimlerinle veya yarattıklarından birine öğrettiğin isimlerinle, kitabında indirdiğin isimlerinle, katındaki gayb ilminde kendine has kıldığın isimlerinle, Kur`an`ı kalbimin baharı, gönlümün nuru, üzüntü ve sıkıntımın giderilmesini senden isterim. Bu duayı söyleyenin, sıkıntı ve üzüntüsü yerine Allah bir ferahlık getirir. Ardından Ey Allah`ın Rasûlü! Bunu öğrenelim mi? diye soruldu. O`da Evet, bu duayı işiten kimsenin öğrenmesi gerekir." diye cevap verdi.2
Bir de tevessül, kişinin istediği ihtiyacına uygun isimleri anmasıyla yapılır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Tevbemizi kabul buyur. Şüphesiz, Sen et-Tevvab/tevbeleri kabul eden ve er-Rahim/merhamet edensin."3 Ebu Bekir es-Sıddîk`in rivayet ettiği şu hadiste bu manadadır. O, şöyle demiştir: " Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem bana namazda yapacağım bir dua öğretti ve Allah`ım, ben kendime çokça zulmettim. Günâhları senden başka affetedek yoktur. Kendi katından bir mağfiretle beni bağışla ve merhamet et. Şüphesiz sen, Gafur/bağışlayan ve Rahim/merhamet edensin."4

2-Yüce sıfatları ile Allah`a tevessül etmek:
Bu tür tevessül, Allah`ın isimleriyle yapılan tevessülde olduğu gibi iki kısma ayrılır. Birincisi sıfatlarının geneli ile tevessülde bulunmaktır. Kişinin, ‘ Allahım, Senden en güzel isimlerin/ Esmau`l-Husna ve yüce sıfatlarınla niyazda bulunuyor, istiyorum` demesi buna bir örnektir.
İkinci kısım ise tevessül ise, istenilen konu ile ilgili sıfatın zikredilerek yapıldığı tevessüldür. Nebi aleyhisselâtu vesselâm`ın şu duası bu kısımdan sayılır. "Allah`ım, Seni gayb ilminle ve yaratıklar üzerindeki kudretinle anıyorum. Hayatta kalmam benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölüm benim için ne zaman hayırlı ise benim ruhumu al..."5
Yüce Allah`ın zati sıfatlarıyla tevessül yapılanileceği gibi fiili sıfatlarıyla da tevessül yapılabilir.
Abdurahman b. Ebi Leyla anlatıyor: "Ka`b b. Ucra ile karşılaştım. Bana, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem`den işittiğim bir hadisi sana hediye edeyim mi? diye sordu. Bende tabi ki dedim. Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem`e, Ey Allah`ın Rasûlü! Yüce Allah bizlere nasıl selam vereceğimizi öğreti ama, Ehli Beyt`e salat nasıl olacak? dedik. O`da, şöyle deyin."6 Buyurdu.

 



اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى ‏ ‏مُحَمَّدٍ ‏ ‏وَعَلَى آلِ ‏ ‏مُحَمَّدٍ ‏ ‏كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى آلِ ‏ ‏إِبْرَاهِيمَ ‏ ‏إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ اللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَى ‏ ‏مُحَمَّدٍ ‏ ‏وَعَلَى آلِ ‏ ‏مُحَمَّدٍ
كَمَا بَارَكْتَ عَلَى آلِ ‏ ‏إِبْرَاهِيمَ ‏ ‏إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ


Bu hadiste geçen كما صليت / salât ettiğin gibi ifadesi Yüce Allah`a fiiliyle yapılmış bir tevessüldür.
3-Allah`a ve rasûlüne iman etmek ile tevessülde bulunmak:
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler."7, "Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber`e uyduk. Artık bizi şahitlerle beraber yaz."8
Abdullah b. Bureyde, babasından rivayet ediyor. Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dua eden bir kimseyi işitti: "Allah`ım! Ben, senden başka ibadete layık hak ilah olmadığına, Senin Ehad ve Samed olduğuna şahitlik ederek senden isteriyorum." Diyordu. Bunun üzerine adama, "Allah`a İsmi A`zam/ En büyük isimyle yalvardın. Allah`a bu isimle dua edildiğinde, icabet eder, kendisinden bir şey istendiğinde hemen verir." Dedi.9
4-Salih Amel ile Allah`a tevessül:
Buhari ve Müslim İbn Ömer radiyallahu anh`den, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem`in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Sizden önce geçen ümmetlerden üç kişilik bir topluluk yürüyüp giderlerken, yağmura yakalandılar. Hemen bir mağaraya sığındılar. Derken dağdan bir kaya yuvarlandı ve mağaranın çıkışı, bunların üzerine kapandı. Birbirlerine iyi amellerinizle Allah`a dua etmekten başka sizi buradan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden birisi şöyle dua etti:
- Allah`ım! Benim ihtiyar bir anam ve babam vardı. Çıkıp, hayvanlarımı otlatır sonra geri döner hayvanlarımı sağardım. Süt kabıyla gelir önce anne babama verir, onlar içtikten sonra çocuklarıma, aileme ve eşime verirdim. Bir gece eve geciktim. Geldiğimde anne ve babam uyuyordu. Onları uykularından kaldırmayı hoş görmedim. Bu esnada çocuklar ayak ucumda açlıktan feryat ediyorlardı. Şafak sökene dek onları bekledim. Allah`ım! Eğer bu işi senin yüzün/rızan için yapmışsam bu taşı arala da göğü görelim. Sonra da, taş bir parça açıldı.
İkincisi ise şöyle dua etti:
-Allah`ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Kendisine ancak yüz dinar verirsem sahip olabileceğimi söyledi. Bu parayı toplamak için çalışıp, çabaladım. Sonunda paranın tümünü topladım. Ben üzerine oturmuş, tam ona sahip olacakken, Allah`tan kork, bekaret mührünü bozma. O mühür ancak hakkı olan (nikâh) ile açılır. Böyle deyince onu bıraktım. Allah`ım! Bunu sırf senin yüzün/rızan için yapmışsam bu taşı dağın kapısından arala. Bunun üzerine mağaranın ağzının üçte ikilik bölümü açıldı.
Üçüncü de şöyle dua etti:
-Allah`ım! Sen de bilmektesin ki, benim ücretli bir işçim vardı. Üç sa ölçek miktarı mısır ücretine mukabil çalışıyordu. Kendisine ücretini verdiğimde almayı kabul etmedi. Onun mısırını alıp, ektim. Elde ettiğim değer ile çobanları ile birlikte inek sürüsü satın alıp, baktım. Bir müddet sonra çıkıp, geldi ve bana: Ey Allah`ın kulu, hakkımı ver, dedi. Ben de: Git. Şu inekleri ve çobanları al. Bütün bunlar sana ait, dedim. O da: Benimle alay mı ediyorsun? Dedi. Seninle alay etmiyorum, hepsi senindir, dedim. Allah`ım! Eğer bunu sırf Senin yüzün/rızan için yapmışsam bu taşı dağın kapısından arala, diye dua etti ve taş mağaranın ağzından açıldı."10
5-Kulun acziyet ve muhtaç olduğunu izhâr ederek Allah`a tevessül etmesi:
Musa aleyhisselâtu vesselâm Yüce Allah`a şöyle niyaz etmiştir: "Musa onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi: "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım" dedi."11 Zekeriya aleyhisselâtu vesselam ise şöyle dua etmiştir: "Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana yalvarmakla şimdiye kadar bedbaht/mahrum olmadım."12
6-Günahları itiraf, bahşedilen nimetleri ikrar ile tevessülde bulunmak:
Adem ve hanımı şöyle dua etmiştir: "Her ikisi, Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz."13 Yunus Zunnun ise Allah`a şöyle seslenmiştir: "Zunnun (Yunus) hakkında söylediğimizi de an. O, öfkelenerek giderken, kendisini sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı; fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ibadet layık hak ilah yoktur, Seni tenzih ederim, doğrusu ben zulmedenlerden oldum" diye seslenmişti."14
Şeddad b. Evs , Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem`in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İstiğfarın efendisi şöyle demendir: Allah`ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Gücüm yettiği kadarıyla sana verdiğim söz ve va`d üzereyim.Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Senin benim üzerimdeki nimetini kabul ediyor ve günahlarımı itiraf ediyorum. Beni bağışla. Şüphrsiz senden başka günahları bağışlayan yoktur."15
7-Hayatta ve yanımızda olan salih insanların duasıyla Allah`a tevessülde bulunmak:
Yusuf aleyhisselâtu vesselâm`ın kardeşleri babalarına şöyle demişti: "Ey Babamız! Suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik` dediler. Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O, el-Gafur/bağışlayandır, er-Rahim/esirgeyendir` dedi."16 Sahabelerin Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem`den yağmur isteme talebinde bulunmaları, yine peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem`in " Sizden kim ona rastlarsa, O sizin için istiğfâr etsin."17 dediği Veysel Karani, Ukkaşe b. Mihsan`ın cennete sorgusuz ve azap görmeden girecek yetmiş bin kişi hadisini işitince, ey Allah`ın Rasûlü, Allah`a dua et de ben onlardan olayım demesi ve buna karşılık, Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem`in, Allah`ım onu, o kimslerden eyle18 diye dua etmesini içeren hadisler bu konu ile ilgili söyleyeceğimiz delillerden sadece bazısıdır.
Salih kimseden kendisi için dua etmesini isteyen kişi, dua eden salih kimsenin bu yaptığı duadan dolayı sevap alacağını, meleğin sana da aynısı diyerek karşılık vereceğini niyet edip, düşünmelidir. Zira bazı ilim ehli, kişinin sadece kendisine dua edilmesini istemenin, yerilen talep kısmından olacağını kabul etmişlerdir.


...devam edecek



1- A`raf/180
2- Ahmed, Müsned, C.1, s. 391.
3- Bakara/128.
4- Buhari, C.5, s.2331.
5- Ahmed, Müsned, C.4, s. 264.
6- Buhari, C.3, s.1233.
7- Bakara
8- Âl-i İmrân/53.
9- Beyhakî, es-Sünenu`l-Kubra, C.4,s 394.
10- Buhari, C.2, s.771.
11- Kasas/24.
12- Meryem/4.
13- A`râf/23.
14- Enbiyâ/87.
15- Buhari, C,5, s.2323.
16- Yûsuf/97-98.
17- Müslim, C,4, s,1968.
18- Buhari, C,5, s. 2189, Müslim, C1/197, hadis no:216.

Partager cet article
Repost0
17 janvier 2013 4 17 /01 /janvier /2013 19:35
Alim : Ali b. Yahya el-Haddadi

Tevessül (1)

.

Tevessül1
(1)

Giriş:
Hamd Allah`a mahsustur. Salât ve selam Allah rasûlü, ailesi, ashabı ve O`nu dost edinenlerinin üzerine olsun.
İmdi,
Bu muhtasar ve küçük hacimli risâle tevessül konusu ile ilgili önemli başlıkları ele almaktadır. Bu yazı dizisinde, tevessülün lugât ve terim manalarına, meşru olan tevessül gerçeğine ve delilleriyle birlikte bazı çeşitlerine yer vermeye çalıştım. Ayrıca yasak olan, şirk ve bidât tevessül konusuna da örnekler vererek değindim. Yazı dizimi, yasaklanan tevessüle delil olarak kullanılmaya çalışan haberlere yer verip, ilim ehlinin verdiği cevaplardan faydalanarak, kabul edilmeme sebeplerini açıklayıp, bahse mevzu olan tevessül konumuza son verdim.
Tevessül konusunda kaleme alınan eserler bir hayli fazla olsa da, ben bu makale dizisiyle Allah`a davet eden davetçinin elinde taşıması kolay, kısa ve özlü notların olmasını, yayıncılar tarafından kolayca basılıp, yayınlanmasını, okuyucunun az bir süre zarfında göz geçirip, okumasını hedefledim. Bu risâle, tevessül ile ilgili bir çok konuyu içermekte olup, yüce Alllah`tan bununla fayda sağlamasını, rağbet edilen bir eser kılmasını niyaz ederim.
En iyisini Allah bilir. Salât ve selam Allah`ın kulu ve elçisi Muhammed`, ailesi ve ashabının üzerine olsun.

 


بسم الله الرحمن الرحيم

Sözlük anlamı olarak tevessül:
İbnu`l-Faris şöyle demiştir: el-Vesiyle, er-rağbe/arzu, et-taleb/ talep etmek manalarına gelir. Bir şey arzu ve talep edildiği zaman, ve-se-le denir. El-Vasil, er-ragib ila`llah/ Allah`ı arzu eden kimse manasında kullanılır. Şair Lebîd bunu aşağıdaki beyitlerde şu şekilde ifade etmiştir;
İnsanlar kendileri için takdir edilenlerden bihaberdir
Ve her din sahibi Allah`a vasil/arzu edendir.
İbnu`l-Esir şöyle demiştir: Vesile, yakınlaşmak, bir şeye kendisiyle ulaşılan, yakınlaşılan şeye denir. Çoğulu ‘vesail`dir.

Şer`i bir terim olarak tevessül:
Dinde vesile iki manaya gelir:
1-İman ve salih amellerle Allah`a yakınlaşma talebinde bulunmak: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Allah`a karşı gelmekten sakının, O`na (yaklaşmaya) vesile arayın ve O`nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz."2
İbn Cerir et-Taberi ayetle ilgili olarak şöyle demiştir: " O`na vesile arayın, demek, hoşnut olduğu amellerle O`na yaklaşmayı arzulayın manasına gelir. Zira yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Onların yalvardıkları kişiler, "hangimiz daha yakın olacağız" diye Rablerine vesile ararlar. O`nun rahmetini umar ve azabından korkarlar. Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır."3
Hafız İbn Hacer ise şöyle demiştir: " Cinlere ibadet eden insanlar, onlara ibadet etmeyi sürdürdüler. Cinler ise Müslüman olduktan sonra insanların bu ibadetine razı olmadılar ve bilakis kendileri Rablerine vesile arar oldular."4
Bu tür tevessül, yüce Allah`ın tüm ins ve cinlere farz kıldığı bir ibadettir. Çünkü bu İslam`ın ta kendisidir. İslam: Allah`a, rasûllerine iman ederek, indirdiklerine uyarak, emrettiklerini yerne getirip, yasakladıklarından kaçınarak Allah`a yaklaşmak demektir.
2-Tevessül, Allah`ın kullarından sadece birisi için, Cennette tahsis ettiği bir makamın adıdır. Abdullah b. Amr b. As, Allah rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem`in şöyle dediğini işittim dedi: "Müezzini işittiğiniz vakit siz de onun söylediklerini söyleyiniz, sonra da bana salât okuyunuz. Kim bana bir salât okursa, Allah ona on salât eder. Sonra benim için ‘vesile` isteyiniz. Zira o, Cennette, yalnızca Allah`ın kullarından birine verilecek bir makamdır. O kulun ben olmasını dilerim. Kim bana vesile isterse ona şefaat edilir."5

Sahabe döneminde Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem ile yapılan tevessül
Şeyhu`l-İslam İbn Teymiyye şöyle demiştir:" Sahabelere ait, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem ile tevessül etmek ve O`nunla teveccühte bulunma sözleri, O`nun duası ve şefaatiyle tevessülde bulunmak manasına gelir.6
Duada tevvessülde bulunmak
Bununla, dua eden kimsenin, ettiği duanın kabulüne sebep olacak şeyleri duasıyla beraber zikretmesi kastedilir. Tevesül ile ilglili burada yazacaklarım bu meseleyi etraflıca ele alacaktır inşaallah.

 


...devam edecek

1-Bkz: http://www.haddady.com/ra_page_views.php?id=275&page=2&main=2
2-Mâide/35.
3-İsrâ/57.
4-Fethû`l-Bari 8/397.
5-Sahih Müslimv1/288.
6-Kaidetun Celile fi`t-Tevessul ve`l-Vesile s:80.

Partager cet article
Repost0
17 janvier 2013 4 17 /01 /janvier /2013 19:31
Alim :

Allah göktedir

Allah teala arşa yükselmiştir

Allah arşa istivâ etmiştir[1]


Abdulaziz b. Baz’dan, Sayın Enformasyon Bakanlığı Müdür Yardımcısı, Radyo İşleri Sorumlusuna

-Yüce Allah râzı olduğu işlerde sizi muvaffak kılsın-. Amin

Selamun aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.

İmdi,

Sizlere ek dosyada 28.06.1411, pazartesi günü 7:20-7:25 zaman diliminde yayınlanan radyodaki programa katılan bir kişinin babasına yüce Allah’ı sormuş ve babası da Allah her zaman ve her yerdedir diye cevap vermiştir. Bu söylenenleri A-M adlı kişi dinlemiş ve duyduklarını kayıt etmiştir. Adı geçen şahsa ait belgeyi de tarafınıza sunuyorum.
Cevap: Bu cevap kesinlikle batıldır. Bu sözler, cehmî, mutezilî olan ve onların yolundan giden, bidat sahibi kimselerin sözüdür. Kur’an ayetlerinin, nebevi hadislerin ve bu ümmetin selefinin icması ile, Ehli sünnet ve’l-Cemaatin inandığı doğru cevap, Yüce Allah arşının üstünde, tüm yaratıkların yukarısındadır.
Allah Teâla şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden/yükselen Allah`tır.”[2] Yüce Allah, bu manada Kur’ân-ı Kerimde, yüce Allah’ın arşın üzerine yükseldiğini haber veren başka altı ayrı ayet daha vardır. İstiva kelimesinin manası, Ehli sünnet ve’l-Cemaat tarafından, yüce Allah’ın şanına yaraşır bir şekilde arşına yükselmesi ve üzerine çıkması olarak tefsir edilmiştir. Bu yükselişin keyfiyetini kendisinden başka kimse bilemez. İmam Malik’e bu konu sorulunca, “istiva malumdur, keyfiyeti ise meçhuldür. Buna iman etmek farz, (keyfiyeti hakkında) soru sormak ise bidattir” diye cevap vermiştir. Hakkında soru sormak ise bidattir derken, bununla keyfiyeti kast etmiştir. Nitekim İmam Malik’in Şeyhi olan Rabi’a b. ebi Abdirrahman ve Ummu Seleme’ den bu manadaki sözleri kendilerinden aktarılmıştır. Busöz, sahabenin ve onlardan sonra gelen İslam önderleri, Ehli sünnet âlimlerinin sözleridir. Zira yüce Allah başka ayetlerde de kendisinin Aliyy/ yukarda olduğunu bahsederek şöyle buyurmuştur: “Hüküm yüce/yukarda ve büyük olan Allah’a aittir.”[3], “Güzel söz ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir.”[4], “ Onların (göklerin ve yerlerin) gözetilmesi O`na ağır gelmez. O yücedir/yukardadır, büyüktür.”[5], “Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle çalkalanıyor. Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgâr göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? O zaman, tehdidim nasılmış bileceksiniz!” [6].
Burada saydığımız ve Yüce Allah’ın kitabında bulunan diğer ayetlerde, O’nun gökte, yukarda olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu konu istiva ayetleriyle tam olarak örtüşmektedir. Bidat ehlinin dediği gibi, Allah her yerdedir sözü, söylenebilecek sözlerin en batılıdır. Bu inanış, sapık, ve hulûlcü olan bidat ehlinin görüşüdür. Bunu söylemek, küfür ve sapıklıktır. Allah’ı yalanlamaktır. “Bana güvenmiyor musunuz? Ben göktekinin eminiyim” diyen, isra ve miraca çıkma olayını anlatan ve bu konuyla ilgili bir çok sözleri olan, bu meselede çok sayıda sahih yollarla kendisinden hadisler rivâyet edilen peygamberi yalanlamaktır.

[1] Bu yazı, Şeyh Abdulaziz b. Baz’ın fetvaları arasında yayınlanan sorudan alıntı yapılmıştır. Bkz: Memu’u Fetâva ve Mekalatun Mutenevvia 6/434 ve ayrıca bkz: http://www.binbaz.org.sa/mat/8331
[2] A’raf/54.
[3]Mü’min/12.
[4] Fâtır/10.
[5] Bakara/255.
[6] Mülk/16-17.

Partager cet article
Repost0